
Kekemelik, çocukluk döneminde ortaya çıkan ve yetişkinlikte de devam edebilen, konuşmanın akıcılığını bozan nörogelişimsel bir bozukluktur. Bu durum, kelime ve hecelerde istem dışı tekrarlar, seslerin uzatılması ve konuşmaya başlamada güçlük şeklinde kendini gösterir. Kekemeliğin sebepleri arasında genetik, duyusal-motor, dilsel ve psikolojik faktörlerin etkileşimi olduğu düşünülmektedir.
Son dönemde, kekemeliğin tedavisinde transkraniyal doğru akım uyarımı (tDCS) ve transkraniyal manyetik uyarım (TMS) gibi non-invaziv nöromodülasyon yöntemleri önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Bu yöntemler, beynin belirli bölgelerinin aktivitesini doğrudan müdahale etmeden, güvenli ve etkili bir şekilde düzenleyebilmektedir.
Transkraniyal Doğru Akım Uyarımı (tDCS), kafa derisi üzerinden zayıf bir elektrik akımı vererek nöronların uyarılabilirliğini arttırır veya azaltır. Bu yöntem, özellikle beynin sol alt frontal girus, sol üst temporal girus ve tamamlayıcı motor alan gibi bölgelerinde uygulandığında, konuşma akıcılığında olumlu değişiklikler sağlamıştır.
Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMS) ise manyetik alanlar kullanarak belirlenen beyin bölgelerinin aktivitesini düzenler. Özellikle tekrar eden manyetik uyarımlar (rTMS), kekemelik üzerindeki etkileri nedeniyle araştırmaların odağındadır. Yapılan çalışmalar, TMS’nin de konuşma akıcılığını arttırmakta etkili olduğunu, özellikle sol frontal korteks ve tamamlayıcı motor alanın uyarımı sonrası belirtilerin azaldığını ortaya koymuştur.
Bu derleme çalışması, mevcut literatürü gözden geçirerek, beyin uyarımının hangi bölgelerde, hangi doz ve sürede uygulanmasının kekemelik tedavisinde daha etkili olacağını inceler. Ayrıca tDCS ve TMS yöntemlerinin, davranışsal konuşma terapileriyle birleştirilmesi durumunda uzun vadeli faydalarının arttığını göstermektedir.
Gelecekte yapılacak araştırmaların, non-invaziv nöromodülasyonun kekemelik üzerindeki psikolojik ve bilişsel etkilerini de göz önüne alması gerektiği belirtilmektedir. Ayrıca farklı beyin uyarım yöntemlerinin bir arada kullanımı ve kişiye özel tedavi protokollerinin geliştirilmesi, kekemelik tedavisinin etkinliğini arttırmak için önemli bir adım olacaktır.
Bu yöntemlerin sunduğu umut verici sonuçlar, kekemelik yaşayan bireylerin yaşam kalitesini artırmada ve kekemeliği daha etkili bir şekilde yönetmelerinde önemli bir potansiyel taşımaktadır.